top of page
Yazı: Blog2_Post
Ara

Evde Neden Çikolata Bulundurmalısınız

Yazarın fotoğrafı: Büşra ErtürenBüşra Ertüren

Danışanlarımın, yemekle ilişkileri konusunda mücadele ettiğini gördüğüm en büyük sorun, yeme özgürlüğünü kazanmak oluyor. Yeme özgürlüğünü kazanırken en çok karalanan yiyeceklerden biri tatlılardır. Bu sorunun temelinde, yiyeceklerle ilgili etiketlemeler yatmaktadır. Örneğin, brokoli “iyi” ve çikolata “kötü” olarak etiketlenir. Size kaç defa bu yiyecekleri yedikleri için kişilerin kendilerine “kötü”, “iradesiz” veya “güçsüz” dediklerini anlatamam. Veya “iyi olmaya çalıştıkları” için tatlı ikramını geri çevirdiklerini. Yalnızca tatlı ile sınırlı olmayan bu yiyecekler üzerindeki iyi/kötü etiketleri, toplumumuzda oldukça yaygındır ve zarar vericidir.


Bir şey ne kadar çok kısıtlanırsa, o kadar çok arzu edilir. Kendinize ne kadar çok pasta yiyemeyeceğinizi söylerseniz, şeker isteğiniz o kadar artar. Öte yandan, mutfağınızda her zaman şahane bir çikolatalı kek varsa, muhtemelen pasta için arzunuzun çoğunu kaybedersiniz.


Bazı insanların, “kendimi kontrol edemiyorum" diye düşündükleri ve bu yüzden eve sokmadıkları yiyecekleri vardır. Fakat ya sorun kendinizi kontrol etme eksikliği değil de, fazlalığı ise? Ya neyi, ne kadar yediğimizi dikte etmeye çalışmak yerine, bedenlerimizin karar vermesine izin versek? Ya bize ne iyi hissettiriyorsa onu yesek? Bu düşüncelerin çoğu kişi için oldukça korkutucu olduğunun farkındayım. Kişiler bu şekilde düşündüklerinde, umursamaz bir şekilde sürekli olarak "kötü" yiyeceklerini yiyeceklerini ve bir daha asla sebze yemeyeceklerini düşünürler. Bedenlerinin onlara neyi, ne kadar yiyeceklerini söylediğine dair güvenleri yoktur.


Bedenimize güvendiğimizde ve onunla uyum içinde olduğumuzda, aşırı yeme olasılığımız, diyet döngüsüne göre oldukça azdır. Aşırı yediğinizde nasıl hissettiğinizi düşünün. Rahatsız, şişkin, hatta mide bulandırıcı. Öyleyse bunu neden yapıyoruz?


Bu sorunun cevabı genellikle geçmişe dayalıdır. Çocuklukta, tatlıların “kazanılacak” bir şey olduğu ve özel olduğu öğretildiğinde, onları yalnızca tatillerde veya iyi bir şey yaptığımızda alırız. Aksine, meyveler, sebzeler, tahıllar ve proteinli gıdalar tatlı yemeden önce yenmesi gereken şeylerdir. Hatta bu besinler, tatlıya ulaşmak için pazarlık kozu olarak bile kullanılabilirler. Veya çocuklara fiziksel tokluk sinyallerini görmezden gelmeleri ve tabaklarının tamamını bitirdikten sonra tatlı yiyebilecekleri söylenir.


Ebeveynlerimizin ve toplumumuzun tatlıları bir kaide üzerinde tutma şekli, bize çok küçük yaşlardan itibaren tatlıların şiddetle arzu ettiğimiz ancak çok az tüketmemiz gereken bir şey olduğunu öğretir. Vücudumuz, değerli bir enerji kaynağı olduğu için şekerin tadını çıkarmak için yapılandırılmıştır. Doğal içgüdülerle, kısıtlamalarla savaşmaya çalışmak mantıksız ve gereksizdir.


Çocuklar, kendi evlerinin aksine abur cubur ile dolu bir evi ziyaret ettiklerinde, az karşılaştıkları veya yasaklı yiyeceklerini daha çok yemeye meyillilerdir. Buna karşın o evde yaşayan çocuklar, bu yiyeceklere karşı daha ilgisiz kalırlar. Çeşitli yiyecek seçenekleriyle dolu bir evde yaşayan çocuklar için bu durum normal olduğundan, bu besinlere karşı, rahatça yemeye izin verilmeyen çocuklar kadar takıntılı değillerdir.


Bu durum, nadir karşılaştığımız veya bize arada ikram edilen şeyleri, aç olup olmadığımıza bakmadan yememize sebep olur. Bu da genel yeme davranışımızı etkiler.


Çocuklara ne kadar yiyeceklerini ve hangi yiyecekleri tercih edeceklerini seçme özgürlüğü vermek, onlara ihtiyaçları kadar yeme fırsatı verir. Tüm yiyecekleri etiketlemeden sunmak, önce ne yenmesi gerektiğine dair tartışma yaratmaz ve tatlının brokoliden özel olmadığını gösterir. Tatlıları ne kadar az özel hale getirirsek, o kadar az sorun olur. Hepimiz sezgisel yiyiciler olarak doğarız ve çocuklar, şans verildiğinde, en iyi sezgisel yiyicilerdir.


Diyet yapan yetişkinler için bu örnek, yeni bir diyete başlamadan önce kendilerini buldukları “son akşam yemeği” zihniyetinde karşımıza çıkar. Bu, “artık bisküvi yiyemeyeceğim, bu yüzden şu anda bu paketin hepsini bitirmeliyim” konseptidir.


Bu yeme davranışlarını iyileştirmek için, yeme özgürlüğü çalışılmalıdır. Ancak bu şekilde bütün yiyeceklerle barışabilir, daha az takıntılı hale gelebilir ve bedenlerimizle güven inşa edebiliriz.


Hayatımızda, yemeğe takıntılı olmaktan çok daha önemli, dikkatimizi ve enerjimizi verebileceğimiz şey var. Ben danışmanlığımda, danışanlarımın, bedenlerini dinlemeyi, neyin iyi hissettirdiğini ve yargılamadan nasıl yemeleri gerektiğini öğrenmelerine yardımcı oluyorum. Yemekle ilişkinizde sorun yaşıyorsanız, siz de sezgisel yeme deneyimi olan bir beslenme uzmanından destek alabilirsiniz.




Soru ve görüşleriniz için,

Instagram : dyt.busraerturen


1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

1 Comment


Gülşah Kumanova
Gülşah Kumanova
Aug 29, 2021

Yasak meyve olgusuna değindiğin bu yazıyı da çok sevdim. Emeğine sağlık Büşra!

Like

Abonelik Formu

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

  • LinkedIn - Gri Çember
  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • Pinterest
  • YouTube

©2021, Diyetisyen Büşra Ertüren tarafından kurulmuştur.

bottom of page